Her adanın bir hikâyesi vardır, eğer kulak verip dinlerseniz Cunda da size kendi hikâyesini anlatır. Çılgın kalabalıktan uzak ama keyfi eksik değil, trafik keşmekeşinden uzak ama ulaşılmaz değil, popüler kültür dayatmalarından uzak ama demode değil, ağırbaşlı ve sakin ama ıssız değil, ihtişamdan uzak ama hiç sıradan değil...

Yoğun iş koşuşturması içinde ayaküstü, alelacele yapılan kahvaltılardan bıkmış şehir yorgunlarının hayâl ettiğinden de öte bir kahvaltı sofrası, kendi evine alınır gibi titizlikle seçilip alınmış kahvaltılıklara eşlik eden ve paketli/hazır bulunanlardan değil, mutfakta el emeğiyle taze taze hazırlanan börekler, çörekler, kekler, kurabiyeler...

Her biri farklı renkte ve ince bir zevkle dekore edilmiş odaların penceresinde hem bahçedeki çiçeklerin renkleri, türlü bitkinin yeşili, hem de Ege denizinin serin ve derin mavisi...

Duvardaki tablolardan perdelerin kıvrımlarına kadar hakikaten "hanım eli" değmiş, incelikle düşünülüp tasarlanmış bir zarafet, hiçbiri bir diğerinin kopyası olmayan özgün ve zevkli detaylarda "eski" ile "yeni"nin buluşması, mütevazı bir nezaket...

Titiz bir evsahibesinin misafir ağırlama mantığı içinde hiçbir detayı atlamayan içten ve samimi bir alâka, güler yüzlü seferberlik ve sıcak aile anlayışı... Kendisi için isteyebileceği şartların çok daha iyisini misafirlerine sunmak adına gösterilen itina... Ve; gerisi Cunda...

İçinden "Cunda" geçen bir hikâye bu, hayli mavi, hayli yeşil ve kesinlikle benzersiz. Bu hikâyeye kulak vermek isterseniz, sizi de Cunda Adası'nda Cunda Esen Otel'e bekleriz. Burası bizim evimiz ve evimize bekler gibi bekleriz sizi, gördüğümüze seviniriz. Ne iyi edersiniz çıkıp gelirseniz, bilseniz...